Monday, June 22, 2009

Milliyet 20/06/2009



Bu giysilerle genç birer müzisyen olduklarını hatırladılar”

BADE GÜRLEYEN bade.gurleyen@milliyet.com.tr




Modacı Emel Kurhan Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası için yeni bir koleksiyon hazırladı. İngiliz kolej çocuklarından esinlendiğini anlatan tasarımcı giysilerin hem klasik hem sportif olduğunu söylüyor

Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası 10-16 yaş arası öğrencilerden oluşuyor. Türkiye’deki çeşitli şehirlerden, çeşitli konservatuvarlardan bir araya gelmiş çocuklar bunlar. Bu orkestra aslında Doğuş grubunun sosyal sorumluluk platformu Doğuş Çocuk tarafından kuruldu. 2006 yılından beri hem yurtiçi, hem yurtdışında konser üzerine konser veriyor, çoksesli sanat müziğini yaygınlaştırmayı hedefliyorlar. Verdikleri konserlerin geliri ise Anadolu’daki güzel sanatlar liselerine bağışlanıyor, bu okulların müzik enstrümanları ile donatılması sağlanıyor.
Yazbukey markasıyla tanınan tasarımcı Emel Kurhan orkestradaki çocuklar için özel bir koleksiyon hazırladı. Beyaz-lacivert polo tişörtler, şık gömlekler, pantolon etekler, babetler, gülen notalı amblemlerle artık hem klasik, hem de sportif bir görüntüye sahip çocuklar. Emel Kurhan ile Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası için hazırladığı yeni koleksiyonu konuştuk...


Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’yla bir araya gelmeniz nasıl oldu?
Biraz tesadüf oldu. Kıyafetleri yenilemeyi düşündüklerini söylediler. Fikirlerimiz örtüştü ve hemen beraber çalışmaya karar verdik. Müşterinin ihtiyacını karşılamak çok önemli. Bu nedenle tasarıma başlamadan önce çocuklarla da tanıştım, görüştüm.

Ne konuştunuz onlarla?
Gençler nelerden hoşlanır, nasıl vakit geçirir, ne tür müzik dinler, hangi mekanlara gider, ne tür giysilerden hoşlanır, hangi aktörü beğenir, hangi filmleri izler? Bütün bunları sordum. Kişiliklerine yönelik sorular sordum, onları tanımaya çalıştım. Büyüme çağındalar ve hayata farklı bakıyorlar. Çok hoş bir buluşma oldu. Herkes sorularıma farklı yanıt verdi. Hepsi kendinden çok emin ve ne yapmak istediklerini çok iyi bilen gençler. Çok hoşuma gitti. Müzikle uğraşmaya net bir şekilde karar vermişler.

Viyolonsel çalan kızlara pantolon etek

Nelere dikkat ettiniz tasarımı hazırlarken?
Çocukların konser görüntülerini defalarca izledim. Müzik harika ama görüntü aynı kalitede değildi. Rahatsız oldum. O tanışğım, kendinden emin çocuklar konserde bana biraz mutsuz geldiler. Daha genç görünmeleri gerektiğini düşündüm. Bir yandan da protokol konserleri için ciddi olması gerekiyordu giysilerin. Aklıma İngiliz kolejlerindeki çocukların formaları geldi. Klasik, şık bir yandan da genç ve sportif. Böyle bir koleksiyon hazırladım. Rahatlığa önem verdim. Keman çalarken ceketin vatkasının bir tarafa kaymamasına dikkat ettim mesela. Daha rahat konserler için polo tişörtler, protokol konserleri için gömlekler tasarladım. Bazı kızların etekleri kısa bazılarının uzundu. Bir karmaşa vardı görüntüde. Beni kötü bir görüntü çok yorar.

Kızlar etek değil pantolon etek giyiyor...
Evet. Bu çok pratik.Viyolonsel çalan bir kız bacağını istediği kadar açabilir, hiç sorun olmaz. Uzun etekler hem güzel gözükmüyor hem de bacaklara dolanıyor. Giysilerin fonksiyonel olmasına dikkat ettim.Ayakkabı olarak kızlar babet, erkekler daha düz bir ayakkabı giyiyor. Koleksiyon göz yormuyor.

Renk seçimi nasıl oldu?
Giysiler ya siyah-beyaz ya da lacivert-beyaz olacaklardı. Ben lacivert-beyazı tercih ettim. Çünkü biraz daha genç ve kolej havasını hatırlattı bana. Orkestranın rengi turuncu. Armada da küçük bir dokunuşla bu rengi kullandık.

Tasarımda ön plana çıkan detaylar var mı?
Gülen nota şeklindeki arma sevimli bir detay mesela. Ayrıca kızlar için üzerinde iki tane büyük turuncu düğme olan kemerler var. Bir de yaka ve kol kenarları lacivert. Pololar bembeyaz değil, renk oyunları var. Ancak bu detayları hafif tuttum.

Kumaş olarak ne tercih ettiniz?
Rahat, kırışmayan, terletmeyen malzemeler kullandık. Şık görünüyorlar, vücuttan kaymıyorlar. Çocuklar yanlış kemer takmasın, yanlış ayakkabı giymesin diye onlar için her şey özel tasarlandı.

Çocuklar beğendi mi yeni giysilerini?
Hem de çok. Artık mutlu görünüyorlar. Daha önce bir ciddiyet vardı yüzlerinde. Galiba genç olduklarını hatırladılar.

Siz de klasik müzik dinler misiniz?
A’dan Z’ye her türlü müzik dinlerim. Klasik müziği her zaman çok sevmişimdir. Özellikle de uykusuzluk sorunumun olduğu dönemlerde Chopin sayesinde çok iyi uyumuşumdur. Ayrıca 70’li, 80’li yılların disko müziğini, özellikle Pet Shop Boys’u beğenirim. Disko, pop, klasik, R&B, hip hop, hepsini dinlerim. Sadece arabeske alışamadım. Şu sıralar ise Zeki Müren’ciyim. Çok dinliyorum.


Müdavimi olduğunuz mekanlar var mı?
Sultanahmet'te Yeşil Ev diye bir konak var. Bahçesinde çay içmeyi severim. Bir misafirim geldiğinde onu mutlaka Changa’ya götürürüm. Bebek’te Mini Dondurma’ya giderim. Kahveyi çok severim. Kantin’in kahvesi harika. Kapalıçarşı’daki Fes Cafe’ye, Asmalımescit’te de Şimdi Cafe’ye çok giderim. Gölge diye bir mekan var. Oraya da bayılırım. Tek bir yere gitmem, sosyetik olup olmamasına da bakmam.

Şu an nerede yaşıyorsunuz? Paris’te mi, İstanbul’da mı?
Artık tamamen İstanbul’a taşındım ama Paris’e sık sık gidiyorum. Ablam, arkadaşlarım orada. Evim de duruyor. Ama İstanbul’a dönmek istedim. Çok uzun yıllar yurtdışındaydım. Hayalim hep İstanbul’da yaşamaktı. Çocukken tatillerde geldiğimde buradan gitmek çok üzücü olurdu benim için. İyisiyle kötüsüyle, magandasıyla, kırosuyla, sosyetesiyle de hayranım İstanbul’a. Ayrıca beni güldürüyor. İnsanların sinirlendiği şeylere gülüyorum. Karmaşık bir şehir aslında ama ben bu kaosu seviyorum. Paris’te,Londra’da da başka sorunlar var.

Modaya çocukken de meraklı mıydınız?
Evet, her zaman meraklıydım. Özellikle elbise ve etek çok giyerim. Çocukken bile kendi tarzımı kendim oluştururdum, kimse de dokunamazdı. İyi de olsa kötü de olsa istediğim gibi giyinirdim. “Bu ayakkabıyla, bu bluz, bu pantolon giyilir ve böyle durulur” derdim ve elim cebimde gezerdim mesela. Hep ben karar verirdim giyeceklerime. Annem sayesinde kıyafete bu kadar düşkünüm aslında. Annem Paris’teki son modayı takip ederdi. Çocukluğum Chanel No.5 parfümü, gül kokulu Chanel rujlar ve Paris’te alışveriş günleriyle geçti.

Sevdiğiniz markalar var mı?
Marka düşkünü değilim. Beğendiğim her şeyi alırım. Babam Dışişleri Bakanlığı'nda çalışıyordu, bu nedenle Suudi Arabistan,Mısır, Cezayir,Hollanda gibi değişik ülkelerde yaşadık. Çocukluğumdan beri farklı kültürlerle bir aradayım. Bu da bana başkalarının hikayelerini dinlemeyi, farklı şeylere merak duymayı öğretti.

Kendinize yakın bulduğunuz bir tasarımcı var mı?
Elsa Schiaparelli hayran olduğum bir tasarımcıdır. Ancak ne markası var ne de kendisi yaşıyor artık. Fikren bana çok yakın bulurum. Kendini sınırlamayan bir kadın. Bazı insanlar tek tip olmayı çok severler. Ben öyle değildim.

No comments:

Post a Comment