YAZBUKEY Röportajı
Camları swarovski taşlı gözlüklerinin ardında, renkli hayaller kuran, hediye paketinden fırlayan post-modern bir Marilyn Monroe düşleyen, jelibonlarla kaplı bir şatoda yaşayan Parizyen tasarımcılar; Emel ve Yazbukey Kurhan...
Siyah beyaz bir rüyanın içerisinde kendilerine pırlantalardan, kurdelelerden ve plexiglastan renkler çalmış iki kız kardeşin hikâyesi olan Yazbukey...
Hikâyenin anlatıcısı ise, yine hikâyenin kahramanlarından Emel Kurhan... Bizlere mail yoluyla gerçekleştirdiğimiz röportajımızda İstanbul’u, Paris’i, yolculuklarını, yağmur ormanlarını, tutkulu aşk masallarını, ojeli tırnakları, bitpazarlarını, çook eskilerden birkaç melodiyi kulaklarımıza fısıldadı:
--- Tasarımlarınızda özellikle kullandığınız malzemenin plexiglas olduğunu görüyoruz. Bu malzemeyi tercih etmenizdeki sebebi öğrenebilir miyim?
Yazbukey koleksiyonlarında 4 farklı bölüm var, bunlardan bir tanesi plexiglas’la yaptığımız aksesuarlar, çok sevdiğimiz bir malzeme olduğu için kullanıyoruz. Onun dışında minik çantalar var, elde yapılmış bir bölüm var adını da ”Sur Mesure’’ koyduk. Yaz farklı malzemeler toplayıp elde çok güzel parçalar yaratıyor, sonuncu olarak da mücevher koleksiyonu ekledik markamıza. Tabii “Mini Dogs” serisini de unutmamalı. Etmiş 5 bölüm!
--- Tasarımlarınızda sık kullandığınız swarovski ve pırlanta sizin için ne ifade ediyor? Pırlantayı sizin için ve dünyadaki birçok kadın için özel kılan nedir?
Eskiden swarovski kristalinden aksesuar yapardık, çok çok sevdiğimiz takılardı, ama zaman geçtikçe değerli takılar yapmak istedik. Mücevher koleksiyonu bizim için yeni bir dönemin başlangıcı oldu diyebilirim. Narin parçalar ve inanılmaz gözüküyorlar, hepsini çok seviyorum.
Mücevher line’ımızın adı Yazbukey Precious, Zen Diamond’la ortaklaşa üretiyoruz. Yakında Paris’te Colette mağazasında satılacak! Bu koleksiyon, altın, pırlanta, zümrüt, yakut ve safirlerden oluşuyor. Aşk tılsımları ve özel ask mesajları içeren koleksiyonda kelimelerin yansıması garip bir totem gibi gözüküyor Mesela, “treasure”, “i love you”, “mon amour” gibi aşk sözcükleri var. Onun dışında National Geographic için mücevher tasarlıyorum ve tabii ki Zen Diamond için Miss Diamond adında daha genç bir marka üzerine çalışıyorum.
--- Önceki röportajlarınızda tasarımda kişiselliğe önem verdiğinizden söz etmişsiniz… Peki, Emel Kurhan nasıl biridir? Hayalleri, kişiliği ve bunların dışa vurumu nasıldır?
Emel Kurhan meraklıdır, yeni şeyleri, bilmediğim şeyleri keşfetmeyi çok seviyorum. Hep bir sonraki aşamayı düşünüyorum. Kendi hayal dünyamda yaşıyorum ama dışarıda neler oluyor takip ediyorum. Sonuçta Yazbukey olarak, bizler daha çok bir imaj satıyoruz, insanlar takılarımızı aldıklarında bizden birer parça alıyorlar. Bir şeyler yaratmak için insan kendinden bir şeyler veriyor. Ben kendime tasarımcı değil hikâye anlatıcısı demeyi tercih ediyorum. Çünkü moda dışında birçok şey yapıyorum. Benim asıl işim, hikâye anlatmak.
--- Sinema eğitimi almak isterken modaya yönelmiş ve yaratıcılık anlamında, sinema kendinizi çok farklı ve rahatlıkla ifade edebileceğiniz bir alanken, modaya ağırlık vermişsiniz. Modayı sinemadan daha çekici kılan ne oldu?
Aslında ben sadece fark ettim ki bir şeyler anlatmayı seviyordum, moda kendimi rahat ifade ettiğim bir alan, bunların dışında farklı disiplinlere ağırlık veriyorum.
--- Ablanız Yaz ile tasarım yapıyor olmak nasıl bir duygu? Başka bir ekiple veya yalnız başınıza yarattığınız ürünlerle ablanızla birlikte yaptığınız ürünler arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?
Ablamla çalışmak güzel bir şey… Zaten ikimizden biri olmazsa Yazbukey olmazdı, markamızda ikili çalışıyoruz; ekip işi. Her birimizin kişisel olarak çalıştığı ayrı proje ve isler var, bu sayede güzel bir denge oluşturduk.
--- Etkilendiğiniz, takip ettiğiniz çizginize yakın hissettiğiniz tasarımcılar, sanatçılar kimler? Türkiye’den (varsa) birkaç örnek verebilir misiniz?
Yakın bulduğum tasarımcı... Cevaplamak zor, çünkü herkes bir birey olarak çok farklı… En sevdiğim modacı Elsa Schiaparelli. Pek modadan etkilenmiyorum; ancak sanat ve müzik ve filmlerden çok ilham alırım, eski çocuk öyküleri, bitpazarları, yeni insanlarla tanışmak, gezmek, kitap okumak, seyahatler, müzeler... Bunlar bana daha çok ilham veriyor.
--- Sanatın tasarımla bir arada kullanılması, modanın bir sektörden bir sanat dalı haline dönüşmesiyle ilgili neler düşünüyorsunuz? Ayrıca, Türkiye’de güncel sanat hakkındaki düşünceleriniz neler?
Artık insanlar farklı disiplinleri karıştırarak çalışıyor. Böyle olması iyi bir şey; sonuçta daha yeni şeyler yapmak adına güzel, ama bilinçsizce yapılan işlere tahammülüm yok. Genelde bu işin içinde olmayanlar hem sanatın hem modanın basit işlerden oluştuğunu düşünüyor. O yüzden de boş laf eden çok insan oluyor. Kişisel ve karakterli işlere saygım sonsuzdur. Türkiye’de sanatçı olarak işini çok beğendiğim Leyla Gediz var. Bir de Hüseyin Alptekin.
---Türkiye’ye çok sık gidip geliyorsunuz. Burada, Yazbukey’in markalaşması adına yaptığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz?
Özel bir çaba harcamadım, kafamın içindeki fikirleri gerçekleştirmeye çalıştım, kendim olmaya devam ettim. Ben işimi yapıyorum sadece.
--- Ürünlerinizin sıra dışı olması gibi, ürünlerinizin tanıtımının sıra dışılığı da Yazbukey markasına farklı bir enerji katıyor olmalı. Diğer markalar gibi moda çekimleri ve olağanüstü mankenleri kullanmak yerine ünlü defilelerde kendi ürünlerinizi giymek, CD dağıtmak, vs. gibi fikirlerin nasıl ortaya çıktığı ve bunu hazırlama sürecini anlatabilir misiniz?
Biz şaşırtmayı, beklenmedik yerde olmayı hep çok sevdik, kendimizi bir deney tahtası olarak kullandık ve yaptığımız her şeyi kendimiz takmaya başladık. Öyle olunca, insanlar aslında bu kadar kreatif olmasına rağmen takıldığında da ne kadar güzel aksesuarlar olduğunu gördüler. Bence defile yapmak çok sıkıcı, o yüzden sürekli yeni fikirler üretiyoruz.
--- Koleksiyonlarınızı Türkiye’deki moda fuarlarında sergilemekten kaçınıyorsunuz. Bunun yanında, geçtiğimiz yıllarda Fransız Kültür’de tasarımlarınızın yer almadığı, bunun yerinde makyaj malzemeleriyle boyanmış duvarların ve figürlerin bulunduğu “The Wonderful World of Yazbukey” adında bir serginiz oldu. Burada, moda pazarına yaklaşımınız ve galeriye geçişinizde bir seçicilik söz konusu… Bu bağlamda, galerinin veya fuarın bir butikten farkı ne olabilir?
Bizim yaptığımız aksesuarlar herkese hitap etmiyor, o yüzden fuara katılmıyoruz, karma eventlere katılmıyoruz. The Wonderful World of Yazbukey bizim ilk retrospektif sergimiz olduğu için zaten bu anlamda, kendi iç dünyamızı gösterdik. Bu, fuardan çooook farklı bir şey.
---- Ayrıca, sanata yönelik attığınız adımların devamı geliyor mu? Yazbukey markasının bu konuda ne gibi planları var?
Tabiî ki var; 2009 Fransa’da Türkiye yılı kapsamında bir düşüncemiz var.
--- Ürünleriniz sınırlı sayıda ve belirli butiklerde satılıyor. Dışarıda, sizin tasarımlarınızı kullanan insanları görmek nasıl bir duygu?
Harika bir his, her zaman bizim takılarımızı takan insanlar görünce hoşuma gidiyor. Hatta Yaz ile Yazbukey dışında yaptığımız işlerimizi göründüğümüzde de harika bir his yaşıyoruz!
--- Yine bununla ilgili, MAVI için yaptığınız tasarımlarda normalden çok daha fazla insana ulaştınız. Bu durum sizin için ne ifade etti? Bu şekilde seri üretimin yapıldığı casual markalarla çalışmaya devam edecek misiniz ileriki çalışmalarınızda?
İlginç ve güzel projeler geldikçe tabiî ki devam ederim, Mavi Jeans’le çalışmak harika bir deneyim oldu çünkü hiç bir kısıtlama yaşamadım tasarım sürecinde. Tam aksine 100% destek gördüm tüm ekipten.
--- 2008–2009 A-W Koleksiyonunuz için kullandığınız karakterlerin “Gentlemen Prefer Blondes” temasıyla olan ilişkisinden bahsedebilir misiniz?
Gentlemen prefer Yazbukey! Marilyn ve onun peşine takılmış 3 farklı erkek üstüne çalıştık.
--- Yeni sezon için Zen Diamond’ın National Geographic Society için hazırladığı “Fauna In Nature” koleksiyonunu tasarladınız. Bu projenin oluşum sürecinden ve amacından bahsedebilir misiniz?
Yine Zen Diamond adına yapacağınız başka koleksiyonlar olacak mı? Bunların temalarından da kısaca söz edebilir misiniz?
National Geographic Society non profit bir kurum, o yüzden her takı’dan elde edilen gelir bir araştırma için kullanılıyor. O yüzden takıları satın alanlar bir araştırmanın parçası oluyor. İlk koleksiyon için orman hikâyesi üstüne çalıştım, Kuzey Amerika veya Kanada ormanlarında beraber yasayan bitki ve hayvanlarla bir hikâye oluşturdum. Aslında doğa bana bir şeyler anlatıyor ve ben onun sadece tercümanıyım ve anlattıklarını mücevhere dönüştürüyorum. İkinci koleksiyon ise şans üstüne olacak.
---- François Sagat'ı geçmişte bir çekimde kullanmanız nasıl oldu? Buna nasıl karar verdiniz? (Sagat sonra Bernhard Willhelm için de poz verdi.) Bir porno film oyuncusu ile (Sagat'ın geçmişte modanın bizzat içinde olduğunu da unutmadan) çalışmak nasıl bir şeydi?
François Sagat benim sınıf arkadaşım; 10 senedir tanışıyoruz, aynı moda okulunda okuduk. Sonra o gözlerden uzak yasadı bir sure ve su an en tanınmış gay porno aktörü. İlk defa biz çalıştık beraber, sonra yaz onu Bernard’la tanıştırdı, Bernhard Willhelm’in kendisi de eski pornocu iyi anlaşacaklarını düşündü.
---- Aksesuar fetişizmiyle aranız nasıl? Fetiş objelerine karşı ablanız Yaz’ın ve sizin yaklaşımınız ne boyutta?
Su sıralar fetişist şeylere ilgi duymuyorum, ama bir gün gelir duyarım… Kendimi kısıtlamayı sevmem.
---- Tasarımlarınızın müzikle olan ilişkisi nasıl? Ablanız Yaz ve sizin müzikle olan bağlantısı ve zevkleri ne ölçüde?
Çok çok farklı zevklerimiz var, galiba zamanla birbirimizin zevkleri karıştı. Müzik ve filmlerde ortak beğendiğimiz şeyler var ama yine de çok farklıyız.
--- Kariyerinizle ilgili en büyük hayaliniz nedir?
Tarihe geçmek… Mutlu ve özgürce çalışmaya devam etmek.
--- Çocukluğunuzdan beri izlediğiniz müzikalleri hiç tekrar yorumlamayı veya bu müzikallerin kıyafet/aksesuar tasarımlarını yapmayı veya bu müzikaller üzerinden yola çıkılmış bir koleksiyon yapmayı düşündünüz mü?
Bir tane yaptık çok önce “An American in Paris”ten ilham almıştık.
--- Diane Pernet “Istanbul With Yazbukey” adında bir video çekti. Oryantal bir bakış açısına sahip olan bu videonun nasıl ortaya çıktığından bahsedebilir misiniz?
Diane bizimle İstanbul’a gelmişti, İTKİB’in yarışması için, herkes kadından çok korkmuştu, ama bence süper tatlı bir bayandı. Kimse tanışmak ve konuşmak bile istemedi kadınla. O da sadece bizimle bir mini video yaptı.
--- Köpekleriniz Viktor ve Kumpir’i çok seviyorsunuz. Onlardan ayrı kalmak nasıl bir duygu? İstanbul’a geldiğinizde yanınızda getiriyor musunuz? Peki, onları birer şarkıyla ve birer aksesuarla ifade edecek olsanız bunlar hangi şarkılar ve aksesuarlar olurdu?
Çok seviyorum! Bazen iyi geliyor ayrı kalmak. Çünkü bazen 24 saat yapışık yaşıyoruz! Prenses gibiler, o yüzden aksesuar olarak Thiara diyebilirim.
--- Günlük hayatınızda nasıl giyinirsiniz?
Canımın istediği gibi…
--- Nasıl bir tüketicisiniz? Alışveriş tarzınız nasıldır? Paris’te ve İstanbul’da gizli alışveriş adresleriniz var mı? Gardırobunuzdan asla atamayacağınız parçalar neler?
Hiçbir şey atmam çünkü bilinçli alışveriş yaparım. İkinci el ve yeni şeyleri karıştırmayı seviyorum, ayakkabı almayı çok seviyorum. Nereye gidersem, âşık olduğum şeyleri almayı severim. Alışveriş hızlı olmalı. Çabuk sıkılıyorum
--- Teşekkür ederiz.
No comments:
Post a Comment