Thursday, December 31, 2009

Tuesday, December 22, 2009

Boy George

Boy george wearing a Michael necklace!
(on Perez Hilton website)

Friday, December 18, 2009

Double


Double


Yazbukey@Colette


Yazbukey@Colette
December2009
Photo:Karl Hab

Wednesday, December 16, 2009

Blue Lagoon






Yazbukey's Spring Summer 2007 Blue Lagoon

Tuesday, December 15, 2009

Radikal Cumartesi-12/12/2009

Büyücü bu ay 70 yaşında!

    Büyücü bu ay 70 yaşında!

    12/12/2009

    Hayatta ilk izlediğim ve en çok sevdiğim filmlerden olan 'Oz Büyücüsü' bu ay 70. yıldönümünü kutluyor. Ben de hayallerimi süsleyen o kırmızı pullu, kurdeleli, harika yakut ayakkabıları bir kere daha anıyorum

    EMEL KURHAN (Arşivi)

    Babam ben küçücükken hep eve iş dönüşü elinde birkaç filmle gelirdi. Aralarında en sevdiklerimiz eski Amerikan müzikalleri olurdu. ‘An American in Paris’, ‘Gigi’, ‘On the Town’...
    Belki de fantezi dolu müzikal bir dünyayı sevmemin ilk nedenidir bu müzikaller. Belki de her gün kendi kendime salak şarkılar uydurup söylememin de sebebi budur. Birçoğunu izledim ve aralarında benim için en özel olan bir film var: ‘Oz Büyücüsü’.
    ‘Oz Büyücüsü’ ilk izlediğim filmdir. Hayatta en sevdiğim filmlerden biri olduğunu çok net söyleyebilirim. Ve bu sevdiğim film bu sene aralık ayında 70. yıldönümünü kutluyor.
    1939’da L. Frank Baum’un hikâyesinden yola çıkarak Victor Fleming tarafından çekilmiştir. Aslında 1938 senesinde Norman Taurog tarafından çekilmeye başlanır. O birkaç test çektikten sonra bilinmeyen sebeplerden dolayı çekimler Richard Thorpe’a devredilir. Thorpe’un aktörlere uyguladığı baskı yüzünden yerine George Cukor gelir. Cukor bir yandan da ‘Gone with the Wind’i çektiği için en sonunda filmin yönetmenliğini Victor Fleming üstlenir.

    Miu Miu’dan benzerini almıştım
    Hikâye şudur: Dorothy ve köpeği Toto bir kasırgaya yakalanıp Oz diyarına düşer. Kasırgadan önce Kansas’ta yaşadıkları çiftliğin korkunç komşusu, Toto’yu öldürmek ister. Dorothy köpeğini kaçırmak isterken kasırgaya yakalanır ve eviyle beraber Oz diyarına, kötü kalpli doğu cadısının üstüne düşüp, Munchkin’leri büyük bir azaptan kurtarır. Bu sayede Dorothy cadının sihirli ayakkabılarını alır. İşte hayallerimi süsleyen o harika ayakkabılar! Kırmızı pullu, üstünde kurdelesi olan o harika ayakkabılar: Yakut pabuçlar... Sadece onları andırdığı için Miu Miu’dan benzer pembe renk ayakkabılar almıştım.
    Neyse, hikâyeye devam ediyorum... Oz diyarına varınca kendine çok iyi arkadaşlar bulur: Yürek isteyen korkak bir aslan, kalp isteyen bir teneke adam ve beyin isteyen bir korkuluk. Dorothy ise Kansas’taki evine dönmek ister. Amaçlarına ulaşmalarına yardımcı olacak tek bir kişi vardır: Oz büyücüsü!
    Hepsi bir umutla büyücüye gitmek ister, onu bulmak için Emerald City’ye doğru yola koyulurlar.Tehlikeli batı cadısı onları yakalamadan Emerald City’ye ulaşmaları gerekmektedir. Bu sefer boyunca, ölen cadının kız kardeşi peşlerine düşer ve kardeşinin ölümünden dolayı Dorothy’yi suçlar.
    Hikâyede uçan mavi maymunlardan Munchkin’lere kadar birçok karakter vardır ama en önemlisi Dorothy karakteridir. Bu rol için başından beri zamanın en popüler çocuk oyuncusu Shirley Temple düşünülmüştür. Ama filmin prodüktörü Mervyn LeRoy kafayı Judy Garland’a takmıştır, aslında rolü çoktan Judy kapmıştır. ‘Somewhere Over The Rainbow’, Judy’nin şarkısı olmuştur! ‘Somewhere over the rainbow, blue birds fly / And the dreams that you dreamed really do come true’...

    Ayağımda kırmızı pabuçlarım
    Gelmiş geçmiş en güzel peri masalı. Bu kadar zahmete ve eziyete değmiş: Makyajlar çok uzun sürdüğü için aktörler o dönem sadece sıvıyla beslenebilmişler, hatta alüminyum pudrası ona alerji yaptığı için Tin Man’i oynayan ilk aktör rolünden vazgeçmek zorunda kalır. Uzun lafın kısası, renksiz bir dünyaya açılan renkli fantastik bir dünyanın kapısıdır ‘Wizard of Oz’.
    Sonuçta cadıyı tesadüfi bir şekilde yok ederler, üzerine yanlışlıkla su dökülür ve cadı erir. Bu arada, aradıkları büyücü aslında bir sahtekârdır. Yine de çok istedikleri için, inandıkları için, aslan yüreğini, teneke adam kalbini, korkuluk da aklını kullanmayı öğrenir. Tek sorun, eve dönmek isteyen Dorothy’dir. Tesadüfen, büyücü olmayan büyücü de Kansaslıdır ve eve beraber, hava balonuyla dönmeyi teklif eder. Toto bir kedi görüp kendini balondan attığı için peşinden Dorothy de atlar ve böylece eve dönüş şansını kaçırır.
    İyi kalpli peri Glinda gelir bir anda, “Eve dönmek istiyorsan yapacağın tek bir şey var” der, yakut pabuçların gücü! Arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra üç defa tekrar eder: “Ev gibisi yok, ev gibisi yok, ev gibisi...”
    Artık İstanbul’a, evime dönmenin vakti geldi. Paris’te gerektiği kadar kaldım. Havaalanına giderken kaza olmuş, trafik korkunç, yağmur yağıyor, bu bir Paris klasiği, bir yandan tüneldeyim, beni çevreleyen beton duvarların gri rengi aradaki neonlar sayesinde aydınlanıyor. Gri ve monoton işte, boş boş bakmaya devam ediyorum. Yol çok uzadı, eve dönmek istiyorum.
    Tam monotonluğa boyun eğmişken, bir anda çıkıverdik tünelden, gri dünyadan renkli bir dünyaya, gökkuşağı karşılıyor beni! Ayağımda kendi kırmızı pabuçlarım, eve dönüyorum. Ne güzel bir duygu.
    Ne de olsa ev gibisi yok.

    Wednesday, December 9, 2009

    Please Magazine-Yazbukey add



    Beer!




    Nova Schin Beer-Sao Paulo

    Advertising Agency: Y&R São Paulo, BrazilCreative Director: Marco Versolato
    Art Director: Daniel Salles
    Photographer: Roberto Donaire